Mezzokate

Mezzokate

Blogroll

Her Hakkım Saklıdır® Bu blogdaki tüm haklar Melis Tezcan'a (öncekadınsonraanne) aittir, kendisinden izin almadan!!! ve kaynak göstermeden gerek metinsel gerekse görsel dökümanların kopyalanması, kullanılması ve yayınlanması yasaktır. Aksi halde yasal yola başvurulacaktır.

19 Ocak 2013 Cumartesi

Zifiri karanlıkta şarkı söylemek


Dün gece çok değişik bir deneyim yaşadık tüm koro.
Not: Daha önceki yazılarımda (http://oncekadinsonraanne.blogspot.com/2012/07/sanatcya-destek-olmak-basarlarn.htmldeğinmiştim konservatuvardan sınıf arkadaşımın kurduğu koro Ladies & Gentlemen İstanbul’a katıldım yazın. 

Karanlık İşler adlı bir projede yer aldık. http://www.karanliktayemek.com/
Bu da konsere dair tanıtım videosu:

Not: Ayrıca Kör Fotoğrafçılar projeleri de varmış. Çok ilginç geldi. Hatta yazarlarla buluşma konusunda Nazlı Eray'a da mesaj attım.

Tamamen zifiri karanlıkta yemek yiyen insanlara sunulan bir takım gösterilere bir yenisini de biz ekledik. Bu sefer yemek yoktu bir kadeh içki eşliğinde koromuzu dinledi seyirci. Sanırım keyif de aldı; hatta bazı arkadaşlarımızın hayranları da oldu:) Mekanı ne konser öncesi ne esnasında ne de sonra gördük.

Benim pek karanlık korkum yoktur (gerçi çocukken ille de bir ışık olsun isterdim) hatta karanlıkta kolay hareket ederim. Herkes elektrik kesilince olduğu yerde kalırken ben evi dolaşıp el yordamı ile ışık kaynağı bulur, işlerimi yaparım; gaz lambası bile yakabilirim. Annem de benim gibi, sanırım ona çekmişim. Eski hayatımızda gözlerimiz görmüyor muydu acaba:) Bu sebeple de dün gece zorluk çekmedim ve korkmadım.

Seneler önce bir gösteriye gitmiştim. Yabancı bir dans grubuydu; "de la Guarda". Arkadaşım Seda’nın o zamanlar küçük olan kardeşi Yiğit’i götürmüştüm. Bizi karanlık ve daracık bir yere tıktılar. Resmen tıktılar çünkü konservedeki balıklar gibi yan yana değecek şekilde istiflediler. Bir de yanımda emanet çocuk (ergen) var; oğlanın eline yapıştım. O korkmadı ama ne de olsa emanet sanki koruyacakmışım gibi. Üstümüzde de bir perde gerili yani tavan da kafamıza değiyor. Perde gerisinde ışıklar dolaşmaya başladı perdenin üstüne objeler attılar. 
http://www.youtube.com/watch?v=vG4wTGmYH7U
http://theater2.nytimes.com/2007/10/25/theater/reviews/25fuer.html
http://theater2.nytimes.com/2007/10/25/theater/reviews/25fuer.html
Sonra dansçılar perdenin üstünden uçmaya başladılar trapezle. Ürkünç bir de müzik. Birden perdenin bazı yerlerini yırtıp aşağı sarktılar. Hatta bir kadını yakalayıp çığlık çığlığa havaya uçurdular (meğer mizansenmiş). O gecenin başında ürkmüştüm gerçekten. Sonra çok keyif aldık; üstümüzdeki perde yırtılıp alındı ve bizim de katıldığımız nefis bir dans gösterisine döndü. 

Dün gece en ufak bir korku hissetmedim. Başta girerken klostrofobik hisseder miyim dedim? Ama olmadı çok şükür. Girerken duamı edip girdim. Benim sıkıntım başka oldu. Konser başlamadan önce belim ağrımaya başladı. Gittikçe de şiddetlendi. O kadar çok sancıdı ki anlatamam. Normal doğum yapmış, kist sancısı çekmiş, düşük sancısı yaşamış biri olarak şiddetli ağrıların bir kısmını iyi biliyorum. Belimdeki fıtık mı azdı dedim? Yoksa böbreğimde yine taş mı oldu dedim? Ağrı yumurtalıklarıma bile vurup karnımı şişirince hamileyken olsa düşük yapıyorum diyeceğim diye düşündüm. O derece yoğun bir sancı. Üç saat nasıl ayakta kaldım ben de inanamıyorum. Bir ara ağrıdan bayılırsam ne olur diye düşünmeye başladım ve Selin’in omzuna yaslandım. Mümkün olduğunca şarkılardan keyif alıp olduğum yerde dans etmeye sallanmaya gayret edip sancımı unutmaya çalıştım. Cidden sanat aşkı insana acısını unutturuyor, en azından hafifletiyor. Şimdi hatırladım: Ben doğum sancısı çekerken de annemle ve kardeşimle şarkı söyleyerek iki yana sallanarak dans ediyordum evin içinde:) 
Sanat aşkı olmasa, sorumluluk duygusu olmasa insan bir gün önce hasta olan çocuğunu annesine bırakıp şarkı söylemeye gelemez inanın. (Geçen konsere de oğlum ateşliyken gelmiştim) Bu başka bir zevk. Yıllarca kendimi mahrum ettiğim bu zevki bana tekrar tatma imkânı sunduğu için Çelik’e çok teşekkür ederim.

Beni geren iki üç şey şunlar oldu: Bizi yerleştirdikleri gibi bıraktılar ve ne yöne bakacağımızı anlayamadım. Selin bu yöne dedi; ama öte yandan koroda arka arkaya değil kendi ses gruplarımızla yan yana söylüyoruz. O yöne baksam abes oluyordu ve yanımdakilerin seslerini de rahat duyamıyordum. Hatta sağımda sopranolar vardı. Ben de bazen yan döndüm ki İrem’i duyabileyim. Bazen öne döndüm. Konserin yarısında baktım yanımda Ayşegül var onunla da yan yana öne bakarak söyleyebildim. İlle de bir birlik isteği içindeydim. Ayşegül’ün de konserlerde benim gibi keyifle sallandığını biliyorum ve onu hayal ettim; gerçekten de bazen birbirimize çarptık:) Bir de daha sonra alkışlardan anladım ki seyirci bizden uzakta, sanki bir koridorun içindeyiz onlar da koridorun sonunda… Koridorda yan yana değil arka arkaya söylemek çok garip geldi.
Ayrıca zifiri karanlıkta bile gece görüş kamerası ile çekim yapacağız dedikleri için çok rahatsız oldum; çekim fikri olmasa çok daha keyifle söyleyecektim. Çünkü bel ağrıma rağmen yere oturamadım. Ama dayanılmaz hale gelince belimi ovdum; elimi sırtımda, göğsümde kavuşturdum, sonlara doğru öne eğilip esneme hareketi bile yaptım. Bazen gözlerimi açtım bazen kapadım (kapamak şarkının keyfinden). Açsan da zaten zerre kadar göremiyorsun. Kamera ne taraftan çekiyor, yanlış yöne doğru mu dönüğüm acaba, şefimiz Çelik’i rezil etmeyeyim diye ne yapacağımı şaşırdım. Bu düşünceler arasında bazen Selin’in sağ omzunun üstünden, bazen arkaya İrem’e dönük, bazen Ayşegül ile omuz omuza söyledim. Keşke çekim olmasaydı, bir daha yaparsak bu konseri çekim olmaz inşallah.

Soloların kim olduğunu hatırlamaya çalıştım. Çok keyif aldım. Ne büyük zevkle söylediler ve bizlere de zevk verdiler ki biz de seyirci ile birlik olup; hatta bazen onları sollayarak avuçlarımız patlayıncaya dek alkışladık.
Neden korkmadım; çünkü kendimi arkadaşlarımla güvende hissettim, zaten bize zarar vermek isteyecek bir ortamda olduğumuzu düşünmedim. Daha sonra öğrendim ki pek çok kimse huzursuz olmuş; hatta korkmuş. Kimse zarar geleceğinden korkmamıştır. O boğucu karanlık içlerini daraltmıştır ondandır. Ben arkadaşlarımla el ele tutuşurken, onlara dokunurken mutluydum ve ellerini sıkarken seni seviyorum, buradayım diyormuşum gibi düşündüm. Gerçi bir ara ritm kaçırmamak için mi ellerimizi sıkıyoruz diye de düşünmedim değil;) Başka ses grubundaki kardeşimin de yanıma düşmesi büyük tesadüf oldu bana. Hatta bir ara dedim ki “biz bu taraf şanslıyız, psikolog var yanımızda”:)

Güzel bitti konserimiz. Şefimiz gece gözlüğünde sorun olduğu için başka bir odadan bizi tam duyamadan çaldı ve buna rağmen aksaksız güzel bir konser oldu. Hem yabancı dilde, hem Türkçe eserler; hatta ney eşliğinde enstrümantal piyano (şefimizin bestesi) ile nefis bir ziyafet oldu. O karanlıkta şarkılar daha bir içe işledi sanki. O neyin, mızıkanın sesi, insan sesleri bir başka tınladı sanki.
Bunlar da bir kaç solodan örnekler:
http://www.youtube.com/watch?v=KZppU0CutLY
http://www.youtube.com/watch?v=aQ8HudSf_IE
http://www.youtube.com/watch?v=KN5ZquhWpg8

Bir de şu var çoğu arkadaşım kısa süreli bir görüş kaybında bile diğer duyularının keskinleştiğini belirtmişler. Benim de koku duyum arttı sanırım; Selin’in nefis parfümünü duydum ara sıra. Zaten komik ama güneş gözlüğü ile rahat duyamıyormuşum gibi hissedip gözlüğü çıkararak konuşma alışkanlığım vardır. Sanırım annem de aynısını söylemişti. Biz herhalde daha önce görme engelliydik ve dudak okuyorduk:) Bir de dün gece daha bir yüksek sesle söyledik, sanırım herkes sesim çıkmayacak korkusuna kapıldı.

Pek çok arkadaşımın dediği gibi biliyorduk ki bu karanlık bizim için geçici idi. Oysa engelliler bir ömür boyu bu karanlığa mahkûmdular. Evet, hayata güzel bakabilirsen, diğer duyularını geliştirirsen mahkûmiyet olmayabilir; bu şekilde pozitif yaşayan pek çok görme engelli var; ama yine de çok zor bir hayat. Oradaki kısacık zamanda bile birileri size ne yapacağınızı söylüyor ve seni burada bıraktım kıpırdama diyor. Tıpkı benim kameranın nerede olduğunu düşünerek gerilmem gibi onlar için de etraflarının onlara nasıl baktıklarını bilemediklerinden ötürü gerilimli bir durum. Metin Şentürk, Ray Charles, Stevie Wonder sürekli bu şekilde şarkı söylüyor bir düşünün. Yıllar önce gözlerinizi kapatıp bir süre bu şekilde yaşamanızı öğüt veren bir kitap okumuş ve denemiştim, onu hatırladım. Engelli olmanın ne kadar zor olduğunu bize öğreten çok değişik bir deneyim yaşamış olduk. Umarım ülkemizde engelliler için daha çok imkânlar sunulur, var olan imkânları da (park yeri gibi) duyarsız vatandaşlarımız istismar etmez. Her AVMde birileri ile bu yüzden kavga ettiğimi, arabalara kağıt bıraktığımı biliyorum.

Çıkışta gözlerimiz kamaştı ve baş dönmesi oldu. Bel ağrısı olmadan ve mümkünse kayıt olmadan tekrar söylemeyi hatta solo söylemeyi bile isteyebilirim. Hepimiz çok şey öğrendik bu deneyimden. Şefimiz Çelik Kasapoğlu başta olmak üzere tüm koro arkadaşlarıma teşekkür ederim.

İçerisi zifiri karanlıktı ama sahne dışı neon ışıkla aydınlatılmıştı biz de konser öncesi çok eğlendik:)))